Yıllardır bu işi bir türlü çözemedik,
zihniyetimiz böyle oldukça çözebilecek gibi de durmuyoruz. Ülke olarak zaten
her sabaha şiddet ve kötü olaylar silsilesi ile başlayıp, trafik çilesi ile çığırından
çıkarak devam ediyoruz güne. Hal böyle olunca bu ruh halimiz her alana
yansıyor.
Burada biraz özeleştiri yapmakta fayda
var.
Ülkemizde diğer sporların futboldan
sonra geldiğini herkes biliyor. Yorumculardan tutun da futbol da oyuncularımız
antrenörler, taraftarlar o “tatlı çekişme”nin çok ötesindeler.
Yıllar önce Galatasaray ve Fenerbahçe
voleybola bu ölçüde yatırım yapmadığı ve çekişmenin sadece Vakıfbank ve
Eczacıbaşı arasında olduğu zamanları hatırlayın. Zaten bu derbi dediğimiz
maçlara çok çok az taraftar gelirdi ve onların arasında da son yıllarda
yaşadığımız olayların hiçbiri yaşanmazdı.
Vakıfbank-Eczacıbaşı maçlarında ise
böyle tatsızlıkların “t” si bile olmazdı. Gayet keyifle izlerdik maçları, şimdi
de aynı şekilde. Şu an onların maçlarının da tek farkı, Galatasaray ve
Fenerbahçe’nin futbol taraftarlarından öğrendikleri zıplayarak, maç boyu ayakta
maçı izlemek.
Özellikle Almanya, Polonya ve İtalya’da
şampiyonlar ligi veya lig maçlarını izlediğinizde gerçekten maçtan, oyundan
keyif almanın nasıl bir şey olduğunu görüyorsunuz. Gelenler tezahürat
yapıyorlar, şarkı söylüyorlar. Güzel bir oyun olduğunda rakip takımı da
alkışlıyorlar. Bizde FB-GS maçında düşünün, küfür etmenin önüne geçiyoruz,
karşı taraf iyi oynadığında alkışlar mıyız? İllaki alkışlayanlar vardır, onları
tenzih ederim, ancak maça gelen bu taşkın gruplar bunu yapamıyor.
Ankara’da Telekom maçlarına bedava
sokulan Ankaragücü taraftarları da aynı şekilde maçları izlenmez kılar,
koltukları kırar küfür ederdi. Ankaragücü ligde iken aynı şekilde o gruplar
yine salona girerdi, BJK’li genç kızlar kendi takımlarını destekliyorlar diye
kızları dövmeye kalktıkları ne çabuk unuttuk. Zamanında Fenerbahçe ve
Galatasaray maçlarında seyirci çok olsun diye, voleybol ile ilgisi olmayan,
futbolun şiddet yanını gören, sporda yenmek ve yenilmek diye iki kavramın
olmadığını düşünen, yenilince takım oyuncularına hakareti küfürü kendine hak
olarak gören insanları salonlara doldurursanız sonucunda böyle şeylerin olması
kaçınılmazdır.
Bırakın, voleybol maçlarına voleybolu
seven gerçekten bu sporla ilgilenen, takımını fair play’e uygun şekilde
desteklemek isteyen insanlar gelsin. Kendine “şiddet” kültürünü benimsemiş,
bunu futbolun ruhu zanneden, hakemin doğru kararlarını voleyboldan zerre kadar
anlamayıp maçı arkası dönük izlediği için itiraz eden küfür eden insanlar
salonlarda olmasa da olur.
Benzer şeyler basketbolda da yaşanmadı
mı? Neyse ki, o konuda voleyboldan daha iyi durumdayız. Ancak asla Efes Pilsen
– Ülker maçlarının tadını yakalayabiliyorlar mı? Hayır. Maalesef işin içine
spor kulüpleri girdiği zaman, bazı taraftar grupları içlerindeki öfkeyi nefreti
dışarıya karşı bu şekilde vuruyor.
Voleybol maçın sonunda herkesin birbiri
ile tokalaştığı, oyuncuların file ayrımı nedeniyle birbirine zarar verme
olasılığının çok düşük olduğu, birbirlerini sakatlama gibi olayların nadiren
yaşandığı çok değerli bir spor dalı. Lütfen bu sporu kirletmeyin artık. Bu
ülkede ne zaman olaysız bir spor kulübü takımlarının maçlarını izleyebiliriz?
Bu zihniyetimiz ne zaman değişir?
Bunlara ilaveten, TVF’nin bu zamana
kadar bu maçlara olan bakış açılarını, her maçta hakemlerin çileden çıkartan
kararlarını, güvenlik güçlerinin her daim olaylar karşısında geç kalışını da
atlamamak lazım. Yani bu liste uzar da uzar.
Fatih ALTAYLI’nın ne zaman adam oluruz
sorusunu burada sorsak, herkesin bir cevabı olur diye düşünüyorum. Buyrun
yazın, biz de yayınlayalım.
Sevgiler,
Damla.