15 Nisan 2015 akşamı Bursa ev sahipliğinde ard arda iki maç izledik play-off serisinin başlaması ile.
Eczacıbaşı Vitra - Bursa Büyükşehir Belediyesi arasında oynandı ilk maç. Bursa takımı elinden geleni yaptı diye düşünüyorum, zaten oldukça moralli oynuyorlar ve kaybedecekleri bir şey yok o yüzden var güçleri ile oynuyorlar. Yalnız, Eczacıbaşı tarafında Şampiyonlar Ligi dörtlü finalinden sonraki yazımda belirttiğim ve Türkiye Kupasında da gördüğümüz ortadan oynamama durumu devam ediyor. Asuman iyi bir pasör, takımını iyi yönlendiriyor ancak bazen yapmış olduğu tercihler oyunu kilitliyor ve orta oyuncularını sadece iki numarada topla buluşturması dışında, 3 numaraya, ya da 3-4 numara arasına kurşun denilen pası çok çok az atıyor. Bu O’nun tercihi mi ya da kenardan mı böyle direktif alıyor bilmiyorum ancak şampiyonluk yolunda orta oyuncuları ile bu kadar az oynarsa işler zorlaşabilir. Nitekim dün koca sette Fürst’e yalnızca 4 tane pas atılmış. Manşetler o kadar da kötü değildi. Ancak arka ortaya oldukça fazla pas attı ki son dönemlerde bu kadar çok arka orta hücumu görmüyorduk bunu da oldukça olumlu bulduğumu söylemeliyim.
Caprara, ilk geldiği zamanlara kıyasla kenardaki oyuncuları ile iletişimini kuvvetlendirdi ve onlardan daha çok faydalanıyor, ancak üzülerek söylemeliyim ki Dilara Bağcı bu fırsatlardan en az yararlanan oyuncu oluyor. Dün Larson manşetlerde çok sıkıştığında arka pozisyonda iken oyuna pekâlâ girebilirdi, aynı şeyi Şeyma için de düşünüyorum. Kaptan Esra’nın kişiliğini, oyununu, tekniğini, blok-out konusundaki uzmanlığını bir kenara bırakıyorum, ancak Eczacıbaşı böyle bir maçta Şeyma ile oynamalıydı Esra ile değil. Genç diyerek yeterince sorumluluk vermediğimiz her oyuncuyu bu zamana kadar çürüttük, fakat herkes görüyordur ki hem kulüp takımlarımızın hem de milli takımların en önemli ihtiyacıLarson tarzı bir smaçördür, Şeyma bu anlamda çok potansiyelli, niye ondan bir Larson yaratmayalım? Bu arada Bursa BB Belediyesi’nin liberosu Aylin Sarıoğlu’nun performansını oldukça dikkat çekici buluyorum, liberokonusunda oldukça aşama katettik bir dönem takımlarımızın bir numaralı sorunuydu hatırlayın, şu anda çok iyi liberolar yetişiyor.
Bu yıl maç programı ve yayın sebebiyle Nilüfer Belediyesi’ni izleme fırsatım olmadı pek açıkçası. Malum Nilüfer Belediyesinde Gizem Giraygil sakatlandıktan sonra, yeni birpasör transferi yapılmış ve Beşiktaş’tan Cansu Özbay kiralanmıştı. Doğruyu söylemek gerekirse, daha önce izlemediğim için bir fikrim yoktu, Arkas altyapısından yetişip Beşiktaş’a transfer olmuş (kendini Beşiktaş’ın o ortamından ve Adnan Kıstak’ın elinde öğütülmekten kurtardığı için de çok isabetli bir karar vermiş, ayrıca tebrik ediyorum.) ve ara transfer döneminde de Nilüfer Belediyesine. Henüz 19 yaşında, pasör için “genç” dediğimiz yaşta. Paslarını çok dengeli buldum, hani bazen çok zor hareketleri iyi oyuncular yaptığında dışarıdan izlerken çok kolay görünür, attığı paslarda öyle rahat görünüyordu, defansı ve servisi oldukça başarılı. Gerçekten üzerinde emek harcanır ve sürekli oynatılırsa çok kaliteli bir pasör olabilir, bu iş için yeteneği fazlasıyla mevcut. Voleybolun belki de en zor yetişen, üzerinde en çok emek harcanan bu pozisyonu için umarım Cansu’yu oynatırlar. Beşiktaş’ın önü çok çok açık olabilecek çok yetenekli pasörü (ve kendi altyapısından yetişen!) Cansu Aydınoğulları’nı hatırlarsınız şimdi İdman Ocağı’nda ancak zamanında gereken önem ve özen gösterilip önü her daim Pelin Çelik tarafından kesilmeseydi farklı konumda olabilirdi. Uzun lafın kısası Nilüferli Cansu’yu çok iyi buldum, umarım devamı gelir.
Bu kadar pasör aşağı pasör yukarı yazdım durdum. Son olarak Galatasaray Daikin’in pasörü Gamze Alikaya hakkında yazmazsam olmaz. Lobianco ile birlikte oynarken sanırım Lobianco’nun kendisine örnek olmasından dolayı da daha farklı bir oyunu vardı. Mevcut Galatasaray’ın köşelere dayalı bir voleybolu var. Eski Rus ekolünden kalma bir takım adeta, köşelere öyle yüksek toplar gidiyor ki bazen oyuncuların dengesi, topla buluşma zamanlaması bozuluyor ve dolayısıyla hücumları da bozuluyor. Kendilerine yıllar önce koydukları hedefleri tutturmak istiyorlarsa, öncelikli olarak bu hücum düzenini ve post modern voleybolu bırakmak zorundalar. Bu oyun stili Barboli’nin kendi tercihi mi, açıkçası bilmedim çünkü uzun yıllar çalıştığı takımlarda Lobianco vardı ve kendisi bir nevi sahada antrenörlük yapıyordu. Benim gözlemlediğim hem Gamze’nin oyun tarzının artık böyle olduğu yönünde. Yalnız şu da var ki Galatasaray’da Aslı Kalaç’ı ayrı bir yere koymak lazım ama onun dışındaki orta oyuncularından bence hem hücum hem de blok anlamında çok faydalanabildiğini düşünmüyorum. Nilüfer – GS maçında Melis’in yaptığı blokları bu açıdan değerlendirmeye almak çok doğru gelmiyor bana. Bosetti yerine oynayabilecek bir yerli smaçör ile boşalan yabancı kontenjanını kesinlikle ortadan kullanmakta fayda olacaktır, ya da sezon sonunda Galatasaray köşeye dayalı bu oyunu yıkacak bir transfer politikası izlemeli. Aksi takdirde yıllardır sıkışıp kaldığı bu dördüncülükten kurtaramayacak kendisini.
Sevgilerimle
Damla
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder