22 Ağustos 2012 Çarşamba

Aklımdaki Sorular


“Bu yazıyı Grandprix maçları başladığı zaman yazmıştım, fakat o dönem yayınlamamıştım. Olimpiyat oyunları bittikten sonra, şimdi yayınlamayı uygun buldum. En azından okuyanların sadece bir-iki maç kötü gittiğinde bunları yazmadığımızı düşünmelerine istinaden…”

Aklımdaki Sorular
Oldum olası voleybol maçlarını hep pasör odaklı izlemişimdir. Öyle yapmaya da devam ediyorum açıkçası. Küçük yaşlarda da böyleydi,  pasör karşı tarafı fena halde yanıltarak pas attığı zaman hayran olarak izlerdim. Bu bakış açısının tek başına doğru olmadığını biliyorum, yani klasik iyi servis, iyi manşet, iyi pas vs. zincirini artık ezberledik, hatta işin doğrusu bu yorumlar beni fena halde sıkıyor. Bu konuda söylenecek çok şey olduğu için, başka bir yazıda ele almayı düşünüyorum.

1.Bizim bir oyun sistemimiz var mı?
Üç gün önce oynadığımız Tayland maçında bunu bir kez daha gördüm ki yok. Belki onların galip geleceği bir maç olacaktı ancak son anda çevirdik. Bloklarımızı takır takır geçtiler. Takımın boy ortalamasına baktığınızda bizden oldukça kısalar, ne kadar voleybol bilirseniz bilin ama o boy ortalaması ile takımın ne işler yaptığını gördüğünde şaşmadan edemiyor. Bunun da tek bir açıklaması var: oyun sistemleri yani pasörleri. Bizim oyunumuzda izlediğim tekdüzelik artık beni sıkmaya başladı. Sanki ezberlenmiş şeyleri sahaya koymaya çalışıyoruz da bir yere kadar onunla idare ediyormuşuz gibi geliyor. Çok uzun zaman farklı platformlarda dile getirdiğim şeyi tekrar söylüyorum; hiçbir spor ezbere oynanmaz. Oynadığınız zaman bir yerde duvara vurursunuz. Bugün Amerika’nın bize yaptığı tam da budur. Pasörleri bizim bloklarımızı darmadağın etti, hem de fizik üstünlüklerini kullanarak çok iyi bir oyun sergiledi Amerikalılar. Milli takımımız mücadele etmeye, direnmeye çalıştı ki bir set de aldılar ancak nefesler ancak bu kadarına yetti. Grand Prix’in ilk ciddi maçı olarak bu maçı izlemeyi bekliyordum ki bu sonuç benim için şaşırtıcı olmadı. Naz’ın ve Nilay’ın pasları ya fileye çok yakın oldu, ya oyuncunun gerisinde kaldı veya oyuncuyla buluşmadı, ya bloğun içinde kaldı ya da blokları genel anlamda dağıtamadı.

2. Sadece sevmek yeter mi?
Genel olarak lig maçları olsun, milli maçlar olsun yapılan yorumlar hep “ Pasör Ayşe, Fatma ortadan oynatmayı seven bir pasördür”. Kimse kusura bakmasın ama ben Arzu Göllü ve Bahar Urcu’dan sonra Türkiye’de ortadan oynatmayı gerçekten seven ve bunu lafta bırakmayıp icraate döken bir Türk pasör daha görmedim. O yüzden maç içi yorumlarda sürekli  “Orta aktif hale gelmeli vs vs..” ancak bu aktiflik sadece oyun sıkıştığında, artık köşe oyuncularının önüne voleybol kurallarına aykırı olmasa dörtlü blok getirilecek durumlarda ortaya çıkıyor. Asla sürekliliği yok.  Maçlarda yenik duruma düşeriz, mola alınır sonrasında antrenör hemen “  Ayşecim, Fatmacım sen çabuk çık, Zehra sen de ortaya top at” şeklinde taktikler birbirini sıralarken, bu taktiğin akabinde alınan sayı ile köşelere yönelmeye devam ederiz. O yüzden ülkemizde (aklımda bir iki genç isim var, onlar belki bu kategori dışına çıkabilirler) hızlı-organize-kalitesi iyi pasları atmakta süreklilik gösteren bir pasör olduğunu düşünmüyorum.

Verdikleri her demeçte” hızlı oynamayı severim”  ya da haklarında yapılan “ ortadan oynamayı sever, hızlı oynamayı sever”  yorumlarının tek doğru adresi ülkemizde Lobianco’dur. Elindeki vasat oyuncu kadrosuyla bile nasıl işler yapılacağını, pasörün ne olduğunu daha önce yüzlerce kez kanıtladığı gibi, bu sene de yüzümüze tokat gibi vurmuştur. Hiçbir manşet mazeretinin arkasına sığınmadan her maçta takır takır oynatır takımını, hem kulüp bazında hem de milli takım bazında. Biz bu oyun anlayışımızı sürdürdüğümüz sürece- evet belirli bir noktaya gelebiliriz- o noktayı asla aşamayız.



Bu arada ufak bir not ve eski bir video paylaşmak istiyorum sizinle belki bilmeyenleriniz vardır; 2000 yılı olimpiyat oyunlarında İtalya ve Küba maçı, İtalya’nın efsane pasörlerinden Mauri’nin yedeği herkesi kendine hayran bırakan Leo. Maçın sonlarına doğru antrenör Lobianco’yu oyuna alıyor.  Yüzü çocuksu, daha çok genç ama sazı eline almaya başladığı yıllar çok yakın öyle ki Mauri’nin oyununu gölgede bırakacak İtalyan Milli Takımı kupaları O’nunla kazanmaya başlayacak… Çok çok önemli bir oyuncu, bu vesile ile Galatasaray’a bir kez daha teşekkür ediyorum..

Bahsettiğim videonun linki: http://www.youtube.com/watch?v=SX1aMMnxUpk

Sevgilerle
Damla ÜNVER

4 yorum:

  1. Voleybol bilgim sıfır iken bir zamanlar (ki daha bir kaç sene öncesi), "ya şu kıza bak yaa ne biçim uzun top atıyor biraz kısa tutsa hızlı oluversek ya yaa :(" diye yerimde zıplaya zıplaya maç izlediğimi hatırlıyorum. Uzun lafın kısası, hızlı oyun(ve bir iki şey daha tabi) olmadan bu seneki gp 3.lüğü ile kalacağız sanırım.
    Lo'ya: Sarı lacivertten vazgeçmem, ama bu kıza ne desem az. Harika filan kesmiyor.

    YanıtlaSil
  2. Ramazan davulcusu twitiyle aklımda kalmış,halbuki güzel kız,voleybol oynarken bir başarısını hatırlamıyorum.

    YanıtlaSil